Ana içeriğe atla

MALİK

   Nefessiz kalmış kuru otlar kırılgan gövdelerini kıpırdatmaktan acizdiler. Bir arı kuşu havalansa göğün dingin maviliğine; ya da bir tarla faresi geçtiği çalılığı hışırdatsa. Tiz sessizlik. Boşluk. Arada kulağımı yoklayıp giden, amaçsız bir sineğin vızıltısı.

  Çamur kırmızısı toprakta birkaç küçük karıncanın sağa sola koşturup durmalarını izliyordum. Hayali bir labirentte, delirmiş gibi çıkışı arayan halleri bir an çok perişan göründü gözüme. Oysa hemen şuracıkta, iki karış ötelerinde dalından düşmüş olgun bir dut tanesi vardı. Dayanamadım, sapından tutup önlerine bıraktım. Ancak fark edip başına üşüştüler.  O sırada hafif bir esinti terli yüzüme değip geçti. İyiliğimin küçük bir mükafatı mıydı bu?

     Uzaktan gelen bir traktör homurtusuyla başımı yukarı doğru kaldırdım. Malik’ti. Alelacele başımdaki sarı, boncuklu örtüyü arkaya ittim. Kurumuş dudaklarımı dilimle iyice nemlendirdim.

  Girmedi tarlaya uzaktan ‘’Yıldız’’ diye bağırdı. Dengesizce ayağa kalktığımdan duttan destek aldım. Hızlıca terliklerimi ayağıma, İncir, üzüm dolu bakraçları kollarıma geçirdim.  Aramızdaki mesafe kısalmıyordu bir türlü. Zaman sünüyordu sanki. Elini uzattı şoför koltuğundan. Tuttum. Arkasındaki tekerleğin üstüne yerleştim. Traktör tekrar homurdandı. Gözlerimi kapadım, rüzgârın kokusunu getirmesini istedim.  

   Annemi yitirdiğim dakikalar gibiydi eve varışımız. Öylesine kısa, öylesine bulanık. Hiç gelmemişiz de hala dutun altında onu uzaktan izliyormuşum gibi... Kapıdan girer girmez solundaki çeşmeye yöneldi. Güneş yanığı boynundan boncuk boncuk damlalar indi. Yavaş adımlarla taş merdivenlerden çıkmaya başladım. Arkamda kalmıştı.çeşmeden gelen su sesi kesildi. Döndüğümde gitmişti. Temmuz günüydü, üşüdüm.          

        Salonda Malik’in annesi ile analığım kırmızılı sedirde, dizleri birbirine değerek, bağdaş kurmuş konuşuyordu.

   Analığım şiş ellerine zorla geçirdiği üç çift burma bileziği konuşurken sallayıp duruyordu . ‘’Çileğe mi bakıyorum muza mı; mekik dokuyor gözleri tezgahla yüzüm arasında. Bak Cengiz dedim aşersem söylerim zaten. Ayıptır söylemesi bacım dolaplar ağzına kadar öte beri dolu, görüyorsun.’’ Yaldızlı üç ayaklı fincandan son bir yudum daha aldı, ters çevirip sehpaya koydu. ‘’Soğusun da bakarsın.’’   ‘’Geçen gün teleyzona bakıyorduk. Portakal çıktı. Ay dedim olsa da yesek. Aa kalktı gidiyor herif! Nereye?! Diyor portakala! Çerez tabağını odanın ortasına fırlattım! Bir yandan leblebileri topluyor bir yandan ağzına atıyor. Kız valla çıldıracağım. Bu İlk karısını da böyle boğup öldürmüştür kesin!’’ gözlerini devirirken orta parmağının boğumuna oturmuş, taşsız büyük yüzüğünü oynattı. Ablasının gözü yüzüğe takıldı. ‘’Sen de bulmuş bunuyorsun Ayşe. Eniştende bu ilginin binde biri olsa on tane doğururum vallah!’’

    Gülüştüler.

      ‘’Hoş geldin Aynur teyze...’’ Ablasının cevap vermesine fırsat vermeden ‘’Malik abin aldı seni değil mi?’’dedi.  Duraksadım. Sedirin altına kaçmış burnu kapalı, deri terlikler... ‘’Evet’’ dedim,’’ evet o aldı.’’ Sustuk. Kırılmış bir umut parçası ararcasına yüzüme bakıyorlardı. Hislerimi sezinliyorlardı belki de. Gönlüm bulandı.   Hayallerim gibi ters düz olmuş fincanları kaldırmaya yeltendim. ‘’Dur kız fal bakıcaz, sonra alırsın.’’ Çıktım oradan. Bir soluk mavi aynaya koştum, bir mutfağa, bir odamdaki demir somyaya…

    Malik abin. Malik abim. Malik. Abi.

     Kilere kapandım nihayetinde. Genzime doldu kuru biber kokusu.

     Yanlış yerde çıkan, çirkin, iri bir bendim ben. Yeri beğenilmeyen, oradan oraya taşınan, elden çıkarılmak için bir sebep beklenen gereksiz bir eşya.  Sıktım kendimi. Azıcık ağlasam…

 Salonun eski beyaz kapısı gıcırdadı. Örtümü düzeltip çıktım.

        ‘’Tekrar bekleriz Aynur teyze.’’


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK ÖYKÜ

                                                                                       BİR BARDAK SU                 Aynanın karşısına geçip göğüslerime dokundum. Minicik! Dün Hülya sınıfta göğüs dedim diye güldü bana. Geri zekalı! Meme demeliymişim. Ne kadar ayıp. Ablamın göğüsleri kocaman, utanmıyor hiç. Sütyeni de belli. Babam ''Beyaz giymeyeceksin Beyza kulaklarını kopartırım'' dedi. Bence okulda süveterini çıkarıyor. Ben liseye başlayınca aynısını yapmam asla. Ne gerek var ki?            Nenemin odasını geçip salona girdim. Annem dudaklarını sımsıkı kapatmış, birinin bebeğine yelek örüyor yine. Ablam sobanın en sevdiğim köşesine ge...
  Zamanın birinde, saman sarısına kaçmış takvim yaprağının herhangi bir gününde... Ellerim, kollarım bacaklarım yokmuş da bir tek atamayan kalbim varmış... Hemen koşa koşa aynaya... Senden önce ben nasıl mışim ki? Seninleyken? Senden sonra nasıl olacağım? Bilmek istemiyorum. Öyle hoş öyle hoşsun ki, kıtaları aşıp gelmişsin. Denizler, denizler kokuyorsun..