Zamanın birinde, saman sarısına kaçmış takvim yaprağının herhangi bir gününde... Ellerim, kollarım bacaklarım yokmuş da bir tek atamayan kalbim varmış... Hemen koşa koşa aynaya... Senden önce ben nasıl mışim ki? Seninleyken? Senden sonra nasıl olacağım? Bilmek istemiyorum. Öyle hoş öyle hoşsun ki, kıtaları aşıp gelmişsin. Denizler, denizler kokuyorsun..
Yok yahu, Gizem yapmaz; bana sormadan beni atmaz(!) En azından elyaflarımdan doğacak çocuklarına oyuncak falan yapar. Ha Gizem…? Şu an karşımda şu buruk tereddüdü yaşadığına inanamıyorum… Ah! Birlikte yatağımızda hasbihal ederek geçirdiğimiz o günler geliyor gözümün önüne. Koskoca on üç yıl, dile kolay! Okuldan yorgun argın gelince çantanı bir köşeye fırlatır, duşa girmeden üniformalarınla yatağa girer, bir saat kadar uyurdun. Kirli saçlarını hiç dert etmez, beni yıka diye yalandan ...